MOBİL EV
Adana’da Tutmadı İstanbul’da Pandemiyle Patladı
Demirer Ailesi Adanalı oldukları için Vagoon Tiny House’a ilk adımı Adana’da atıyorlar. Ancak bölge insanı, büyük metrekareli ev alışkanlığı ile mobil küçük ev konseptini bağdaştıramıyor ve çok olumlu tepkiler gelmiyor. Bu nedenle, Vagoon House macerası İstanbul’a taşınınca hareketleniyor ve bugünlere geliniyor…
Vagoon House kurucusu Cem Demirer, tiny house sektörüne giren ilk firma olduklarını şöyle anlatıyor: “Aslında biz 2016 yılında bu serüvene girdik. Tiny houselar hiç üretilmemiş değildi, ancak bir firma tarafından üretilmiş şeyler de değildi. Bir römork üzerine ahşap bir kulübe ya da konteyner konulmuş şeyler vardı, ama bir tiny house firması yoktu Türkiye’de. 2016 sonunda bu hikayeye başladık, 2017’de Vagoon House’u kurduk. 2018’den itibaren İstanbul’a showroom açtık. Bugüne kadar Vagoon Station projeleriyle devam etti. Bu sektöre girerken çok bir öngörümüz yoktu aslında. Pandemi gibi olaylar sektörün hızlanmasını sağladı”
Tiny House’cular Şehirden Çok Uzaklaşmak İstemiyor
Vagoon House, İstanbul Çekmeköy Taşdelen’deki Vagoon Station’da, üçüncü etap tiny house parsellerini oluşturuyor ve tiny house sahiplerinin bir bölümü, mobil evlerinde sürekli yaşıyor. Vagoon House showroom’u da aynı alanda yer alıyor.
Vagoon House kurucusu Cem Demirer, şehirden çok uzaklaşarak doğanın ücra bir köşesinde tiny house’da yaşamanın fazlasıyla romantik olduğunu ve istisnalar dışında sürdürülebilir olmadığını savunuyor. Gözlemleri gösteriyor ki, insanlar doğada yaşarken, şehirdeki olanaklarından vazgeçmek istemiyor, o yüzden de şehirden çok uzaklaşmayı tercih etmiyor.
Cem Demirer, bu gözlemini şöyle anlatıyor:“Pandemiden sonra, insanların mahremiyet ve müstakil olma arzusu arttı. Bu arzu müstakil ev ve villa fiyatlarını orantılı bir şekilde arttırınca tiny
house’lar alternatif çözüm oldu. Ama çok uzakta bir yere de gitmek istemiyor insanlar. Eğer orada gidebilecekleri bir AVM, eczane, hastane, bazı şehirdeki imkanlar yoksa bu sürdürülebilir olmuyor. Öyle bir yerde ancak birkaç günlüğüne tatil yapılabilir. Ama aktif iş hayatı içerisindeki insanların internetin iyi çekmediği bazı imkanların olmadığı bir yerde yaşamasının sürdürülebilir olmadığını yıllar içerisinde çok defa gözlemledik. Can sıkıcı olabiliyor. Dediğim gibi internetinin doğru çekmeyen bir yerde işini sürdüremiyor, işte televizyonunu izleyemiyor. Her şey için online alışveriş yapmaya alışmış insanların kargo gelmeyen bir yerde yaşaması, normal hayatlarındaki rutininden çok uzakta olduğu için zorlayıcı oluyor. “
Tiny köylerin, doğada tek başına yaşamın zorluğundan ve güvenlik ihtiyacından doğduğunu kaydeden Cem Demirer, bu konuda da şöyle konuşuyor:
“Öncelikle tabi arsa lazım. Müstakil yaşamak için nasıl bir arsa almam gerekiyor dedikleri zaman her zaman önerimiz şudur; öncelikle nasıl bir yer olduğunun, manzarasının hiçbirinin bir önemi yok. Öncelikle güvenli bir arsa alın. Eşinizi çocuğunuzu yalnız bırakabileceğiniz bir arsa bulmanız lazım. Nerede bu olacak veya bazı hizmetleri nereden sağlayacak? Gereken hizmetlerin satın alınabileceği yerler olması lazım. Yani tamam çim biçmek zevkli olabilir ama bunu görev gibi sürekli yapmak gerekiyorsa bir süre sonra eziyete dönüşebilir. Kısmi olarak da olsa bu hizmetleri satın almanız bu yaşamın sürdürülebilirliği için gerekebilir. O yüzden karavan park alanları, tiny köyler, bu hizmetleri sağlayan ve yaşamı sürdürülebilir kılan alanlar oldu.İnsanların doğada tek başına yaşam zorlukları, toplu halde yaşayabilecekleri alanlar yaratılmasına ve tiny köy diye tanımlanan alanların çoğalmasına yol açtı. Ama aynı zamanda bu ihtiyaç ve talep, bu konuda son kullanıcının istismarına yönelik birtakım davranışları da beraberinde getirdi.”
Cem Demirer, özellikle yasayla korunan tarım ve sit alanları üzerinde kurulan tiny köyler ile ilgili tüketicilerin yaşayabilecekleri riskleri ise, ancak ilgilendikleri alanın imar durumunu belediyeden sorup öğrenerek, yasaları okuyarak ya da bir gayrimenkul hukukçusuna önceden danışarak önleyebileceklerini vurguluyor.
Sayfa 11